fbpx

Yangınların Günah Keçisi Kızılçam(!)

Yangınların Günah Keçisi Kızılçam(!)

Her yaz mevsimi geldiğinde haberlerde aynı manşet: “Orman yangını kızılçam ormanlarını küle çevirdi!” Sanki kızılçam ağaçları yangınları davet ediyor, değil mi? Hor görülen, itilip kakılan bu masum kızılçamın günahı ne? Yangınların günah keçisi ilan edilen bu yiğit ağaç, aslında Akdeniz ve Ege’nin kahramanıdır! Gelin birlikte keşfedelim: Kızılçam neden bu kadar özel, orman yangınları karşısında nasıl dimdik ayakta kalıyor ve neden onu korumak hepimizin görevi. Hep birlikte bilimsel gerçeklerle harmanlayarak kızılçamın sırlarını açığa çıkaracağız. Hazır mısınız? Haydi başlayalım!

Yangınların Gölgesinde Bir Kahraman: Kızılçam Ormanı ve Orman Yangını Riski

Uzanmışsınız şezlonga, gözlükler gözünüzde, bir çuval güneş kremini de boca etmişsiniz bedeninize… Akdeniz ve Ege kıyılarında tatil yapıyorsunuz; mavi deniz, yeşil ormanlar ve tam o esnada burnunuza bir duman kokusu geliyor. Bir anda rüzgâr esiyor ve orman yangını başlıyor! Bu bölgelerde yangın riski o kadar yüksek ki kurak sezonda tüm ormanlar bir barut fıçısına dönüyor ve küçücük bir kıvılcım koca bir afete yetiyor. Türkiye’de, özellikle Akdeniz ve Ege bölgelerinde, orman yangınlarının büyük kısmı kızılçam ormanlarında meydana geliyor. Neden mi? Çünkü kızılçam (Pinus brutia), bu sıcak ve kuru iklimin doğal efendisi; ama kolay tutuşan yapısı nedeniyle de ilk kurban bizzat kendisi oluyor.

Bilimsel olarak konuşursak, Thasos Adası’ndaki araştırmalarda, kızılçam ormanlarının yangın sonrası doğal rejenerasyonunun oldukça başarılı olduğu görülmüş. Örneğin, Panetsos’un 1985 yılındaki Akdeniz Havzası’ndaki Pinus halepensis ve P. brutia Ormanlarının Biyocoğrafyası ve Yönetimi konulu çalışması, bu ağaçların yangın rejimine adapte olduğunu gösteriyor. Yine de iklim değişikliğiyle birlikte yangınlar artıyor ve bu, kızılçam ormanlarını da tehdit ediyor. Buna rağmen yörenin asil efesi asla pes etmiyor ve her seferinde bir şekilde adapte olup yeşermeyi başarıyor.

Kızılçam (Pinus brutia)

Türk Çamı: Kızılçamın Kökeni ve Asli Tür Olarak Varlığı

Kızılçam, sanki Akdeniz’in eski bir sakini gibi; binlerce yıldır Ege ve Akdeniz’in dağlarında, ovalarında kök salmış. Doğu Akdeniz’de doğal olarak yaygın, Türkiye’de ise en baskın türlerden biri. Kızılçamın ana vatanı Doğu Akdeniz ve Ege; hatta Karadeniz kıyılarında bile izole popülasyonlar var. Critchfield ve Little’ın 1966 yılında yayınladığı Pinus brutia’nın silvikültürel özellikleri ve doğal gençleşmesi konulu çalışmalarındaki haritalarına bakarsanız, bu ağacın Yunanistan’dan Türkiye’ye, Kıbrıs’tan Suriye’ye uzanan kadim bir tarihi var. Uluslararası literatüre bir göz attığınızda ise “Turkish pine” adı göze çarpar. Türk Çamı diye adlandırılan bir türün, “neden buralarda bu kadar kızılçam var” sorusu ile karşılaşması kadar ironik ve rahatsız edici bir durum var mı? Gücenmesin de ne yapsın? Birilerinin size misafirliğe gelip kendi evinizdeyken size “bu insanın burada ne işi var” demesiyle aynı mantıkta bir yaklaşım. Anadolu’nun öz evladına “ne işin var bu coğrafyada” demek ayıp oluyor biraz sanki.

Yangın Sonrası Mucize: Rejenerasyon ve Gençleştirme Kolaylığı

Buraya kadar çok pek dramatik bir giriş yapmış olsak da şimdi gelelim en heyecanlı kısma: Kızılçam yangın sonrası nasıl ayağa kalkıyor? Kolay yanıyor diye suçluyoruz ama aslında yangına adapte bir süper kahraman olur kendileri! Tohumları, yangın rejimine o kadar uyumlu ki, ateş üzerlerinden geçtikten sonra kolayca çimleniyor. Thanos’un 2000’de yayınlanan Pınus Brutıa Ormanlarının Yangın Sonrası Yenilenmesi konulu araştırmasında, kızılçamın yangın sonrası doğal rejenerasyonu incelenmiş ve tohumların ateşle tetiklenen çimlenme mekanizması vurgulanmış. Bir diğer deyişle ateşle uyanan filizler, yangınla silinen ormanları tazeliyor.

Üstelik kızılçamın gençleştirilmesi de oldukça kolaydır. 15-16 yıl içerisinde yeterli tohum üretimiyle orman kendini tamamıyla yenileyebiliyor. Spanos ve arkadaşlarının 2018 yılında yayınlanan Pinus brutia ormanlarındaki bitki topluluğunun yangın sonrası iyileşmesi çalışmasında, yangın sonrası tohum ekim veya doğal gençleştirme öneriliyor. Yani, kızılçam ormanı yanıyor ama küllerinden doğuyor; tam bir Anka Kuşu!

Yapraklılar da Yanar

Dikelim dağa, taşa, ormana, düze yapraklı meyveli ağaçları, daha zor yanarlar, öyle değil mi? Değil efendim, değil! Yanıyor, yanmayan ağaç yok zira. Geç tutuşabilir; ama yanmaz değiller. Üstüne üstlük bir de yangın ekosistemine adapte olmamış, o coğrafyanın türü değilse bu gariban meyveliler, yandıktan sonra bir daha yeşermesi de zor. Her yangında görüyoruz, Ege’de, Akdeniz’de, Marmara ve hatta Karadeniz’de, meşe, kayın, gürgen ve hatta zeytin ağaçları yandı. Mühim olan yanması değil zaten yandıktan sonra tekrar yeşermeleri. Düşmek değil mesele, esas mühim olan düştüğün yerden kalkmak tek hamlede. Bunun da erbabı kızılçam namı diğer Türk Çamı işte!

Ekosistemin Yıldızı: Kızılçam Fidanı ve Oluşan Habitat

Ege ve Akdeniz’de kızılçama uygun habitatlar gelişmiştir; kuru topraklar, kayalık araziler… Bu ağaçlar da elini taşın altına koyar ve ormanlarda kendilerine has bir ekosistem oluşturur. Blondel ve Aronson’un 1999 yılında yayınlanan Akdeniz çam-meşe ekosistemlerinin gelişiminin incelenmesi adlı kitabında, Akdeniz çam ormanlarının biyoçeşitliliği desteklediği anlatılıyor. Kızılçam fidanı, endemik bitkilerden hayvanlara kadar herkese ev sahipliği yapıyor; kuşlar, memeliler, böcekler… Hepsi kızılçamdan faydalanıyor. Öylesi bir ilişki kurulmuş ki kızılçamı bu dengeden çıkarırsanız bütün ekosistem çöker. Biyoçeşitliliğin bu yöredeki teminatı kızılçamdır.

Tatlı Bir Sır: Basra Böceği ve Çam Balı Üretimi

Bu yörede bir de tatlı bir sır var. Basra böceği (Marchalina hellenica), kızılçamın dallarında konukçu olarak yaşıyor ve özel bir çam balı üretiyor. Hani o dünyaya nam salmış, onlarca derde deva olduğu söylenen çam balımızın üretimini de mağrur ve de mağdur kızılçam destekliyor. Bu böcek, çamın özsuyunu emerek bal özü salgılıyor; arılar da bundan ülkemizin ünlü çam balını yapıyor. Bu delikanlının yangını galebe çaldığı yetmiyor üstüne bir tatlı mı tatlı bir ikramda bulunuyor. E, daha ne yapsın bu çok fonksiyonlu kahraman size?

Değişim Tehlikesi: Neden Kızılçam Bu Bölge İçin Vazgeçilmez?

Son olarak, tür değişimi yapalım mı diyoruz? Aman ha! Kızılçamı başka türlerle değiştirmek, ekosistemi altüst eder. Biyoçeşitlilik azalır, habitat bozulur. Quezel ve Médail’in 2003 tarihli, Akdeniz kıyı çam ormanlarının korunması konulu araştırmasında, Akdeniz çamlarının korunmasının beta çeşitliliği artırdığı söyleniyor. Bu talep mantıksız olduğu kadar tehlikeli de. Orada kendine bir düzen kurmuş, kızılçam ile sıkı bağlar oluşturmuş onlarca ekosistem ferdine “kalk git” mi diyeceksiniz?

Buraya kadar okuduklarımızdan da anlaşılacağı gibi kızılçamın günahı yok; aksine o tam bir kahraman! Yangınlara rağmen ayakta ve her düştüğünde doğrulup ekosisteme yeniden hayat veriyor. Bir dahaki yangın haberinde, hemen kızılçamın günahını almayın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir